Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon, düşük alım gücü ve kronikleşen yapısal sorunlarla boğuşmaya devam ediyor. Hükümetin uyguladığı ekonomi politikaları, günü kurtarmaya yönelik pansuman tedbirlerden öteye geçmiyor. 2023 yılında faiz artırımlarıyla sıkı para politikasına geçildiği söylense de, 2024 sonunda gelen faiz indirimleri, bu politikanın ne kadar istikrarsız olduğunu gözler önüne serdi.
Son açıklanan büyüme rakamları, Türkiye’nin %3,2 büyüdüğünü gösteriyor. Ancak asıl önemli soru şu: Bu büyüme kimin cebine yansıdı? Çalışan kesim, emekliler, küçük esnaf ve sanayiciler bu büyümeden hiçbir pay alamadı. Öyle ki, enflasyon altında ezilen vatandaş, artan vergilerle daha da büyük bir yük altında. 2024 yılı başında yapılan maaş zamları, daha cebe girmeden enflasyon karşısında eridi.
Dahası, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının tamamen ortadan kalkması, ekonomi yönetimine olan güveni sıfırladı. Yabancı yatırımcılar, Türkiye ekonomisinin siyasi baskılarla şekillendiğini bildiği için yatırım yapmaktan kaçınıyor. Bu da döviz rezervlerini iyice zayıflatıyor ve TL’nin sürekli değer kaybetmesine neden oluyor. Türkiye’de kur artışı, zam yağmuru ve fakirleşmenin temel göstergesi haline geldi.
Özetle, ekonomi yönetimi adeta bir kumar oynuyor. Faizleri artırarak enflasyonu kontrol altına almaya çalıştılar, şimdi ise faizleri düşürerek enflasyonu yeniden alevlendiriyorlar. Sonuç? Halk fakirleşmeye, şirketler iflas etmeye, ekonomi durgunlaşmaya devam edecek.
Siyasi Gelişmeler: Kaypak Zemin Üzerinde Kaybolan Güven
Türkiye siyasetinde güven tamamen yok olmuş durumda. Son günlerde yaşananlar, siyasetin ne kadar ilkesiz hale geldiğini bir kez daha gösterdi. İYİ Parti’den istifa eden ve Kılıçdaroğlu’na oy vermemiş bir vekilin CHP’ye geçmesi, partilerin tamamen kişisel menfaatler doğrultusunda hareket ettiğinin en net örneği. Dün muhalif olanlar, bugün iktidara göz kırpıyor. Dün iktidarı destekleyenler, bugün muhalefet saflarında yer alıyor.
CHP’de de işler yolunda gitmiyor. Kılıçdaroğlu’nun devrilmesiyle parti içinde bir rahatlama beklenirken, aksine iç çekişmeler giderek artıyor. Özgür Özel’in liderliğinin ne kadar sürdürülebilir olduğu tartışmalı. Çünkü CHP, net bir ideoloji ve strateji belirleyememiş durumda. İmamoğlu’nun gelecekte genel başkanlık için adım atacağı açık, ancak parti içindeki hizipler CHP’yi daha da zayıflatabilir.
Muhalefetin bu kadar zayıf olması, Erdoğan’ın elini güçlendiriyor. Seçim süreci yaklaştıkça, AKP’nin içindeki bölünmelerin de netleşeceğini göreceğiz. Ancak şu an için iktidarın en büyük avantajı, karşısında güçlü bir alternatifin olmaması. Siyasetin bu kadar kaypak bir zemin üzerine kurulması, halkın siyasete olan güvenini sıfıra indirdi. İnsanlar artık seçimlerden bir şey beklemiyor, çünkü her şeyin önceden belirlenmiş olduğunu düşünüyorlar.
Avrupa, ABD, Ukrayna ve Rusya Sarmalı: Batı’nın Çıkmazı
Dış politikada da belirsizlikler devam ediyor. Rusya-Ukrayna savaşı artık yeni bir boyuta geçti. Rusya, Batı’nın tüm yaptırımlarına rağmen Ukrayna’nın doğusundaki hakimiyetini artırmaya devam ediyor. ABD ve Avrupa’nın verdiği destek, savaşın Ukrayna lehine sonuçlanmasını sağlamadı.
Türkiye burada nerede duruyor?
Türkiye, bir yandan NATO üyesi olarak Batı’ya bağlı kalmaya çalışıyor, diğer yandan Rusya ile ekonomik ilişkilerini sürdürmek zorunda. Bu ikili oyun, her iki tarafın da Türkiye’ye olan güvenini sarsıyor. Türkiye, Batı için güvenilmez bir müttefik, Rusya için ise tam anlamıyla bir stratejik ortak değil.
ABD, Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımları sıkılaştırırken, Çin ve Rusya arasındaki ekonomik ilişkiler güçleniyor. ABD’nin Çin ile yaşadığı ticaret savaşları, küresel ekonomiyi sarsmaya devam ediyor. Avrupa ise ekonomik durgunluk içinde, enerji krizinin etkileri hala devam ediyor.
Bütün bu küresel gelişmelerin içinde Türkiye’nin nasıl bir strateji izleyeceği belli değil. Ne Batı’dan tam anlamıyla kopabiliyoruz, ne de Doğu’ya tam olarak yanaşabiliyoruz. Bu belirsizlik, Türkiye’nin dış politikada etkisiz bir aktör haline gelmesine yol açıyor.
Sonuç: Türkiye’nin Çıkmazı
Türkiye içeride ekonomik ve siyasi çalkantılarla boğuşurken, dışarıda da yönsüz bir dış politika izliyor.
• Ekonomi yönetimi, günü kurtarmaya yönelik kararlarla halkı daha da fakirleştiriyor.
• Siyaset, ilkesiz ve güven vermeyen bir noktaya sürükleniyor.
• Dış politikada ise Türkiye, herkesle iyi geçinmeye çalışırken hiçbir cephede tam olarak güvenilir bir ortak olamıyor.
Sonuç? Türkiye, krizlerin içinde savrulmaya devam ediyor.
“Güçlü bir ülke olmak için önce ekonomi, sonra siyaset, en sonunda da dış politikada tutarlı olmak gerekir. Türkiye bugün bunların hiçbirini başaramıyor.”
Erhan ERDEMİR
Comentários